Sepetim (0) Toplam: 0,00 TL

Bir tezin yarım asırlık yolculuğu: Öfke dolu gençlik Marx’a kulak verir

 

Sungur Savran’ın Ekonomi Politik ve Marksist Eleştirisi  kitabı, yaklaşık elli yıl önce yazılmış ancak 2025’te yayınlanmış bir doktora tezi. Yarım yüzyıl önce yazılan bu metin, günümüz tartışmalarında nasıl bir yer tutuyor? Savran’la doktora tezinin yazıldığı dönemin, 70’li yılların, tartışma ortamını, neden bu kadar geç yayınlandığını, uluslararası akademik alanda karşılaştığı engelleri ve bugünün genç iktisatçılarının bu metinle nasıl bağ kurabileceğini konuştuk.

 

Bu kitap aslında doktora tezinizin kitaplaştırılmış hali. Neden bu tez yaklaşık yarım yüzyıl sonra yayınlandı? Yayın sürecini erteleyen nedenler neydi?
Bu sorunun cevabını kısaca anlatmak çok zor. İşi mizahi yanıyla ele alacak olursak, biz yazar olarak zaten sabıkalıyız. Doktora tezinin yayınlanmasının öyküsü kişisel hayata ilişkin bir mesele değil. Bazılarının çok yücelttiği Batı dünyası akademik ortamının kendinden olmayana karşı zehirli denebilecek bir kapalılığı sonucu gecikti bu yayın. Özetleyerek anlatacak olursak, bu doktora tezi Marx’ın kapitalist üretim tarzına ilişkin ana teorisini, yani değer ve artık değer teorisini rafa kaldırma girişimine karşı verilmiş bir mücadeleyi içeriyor. Kendileri de Marksizmin içinden gelen birtakım iktisatçılar Piero Sraffa adlı İtalyan iktisatçısının 1960’ta yayınlanan Malların Mallarla Üretimi başlıklı kitabına yaslanarak Marx’ın teorisini çürütmeye çalışıyorlardı. Bizim doktora tezimiz onlara radikal ve kapsamlı bir eleştiri getiriyor. Tezdeki bu eleştiriyi İngilizce Marksist dergiler için yazdığımız yazılarla daha yaygın olarak duyurmak istediğimizde neredeyse sansürle karşılaştık. Bu yazılar sonunda yayınlandı ama beş yıla yayılan çok sarsıntılı bir süreç içinde! O arada 12 Eylül darbesi geldi, kişisel gündemimiz bütünüyle politikleşti. Ayrıca teori alanında 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren Marksizmi başka alanlarda, yani sol liberalizme ve postmodernizme karşı savunmaya döndük yüzümüzü. Tez bir kenarda kaldı. Ama içeriğinin Türkçe literatüre bir katkı olduğu düşüncesiyle Yordam Kitap’ın, dostumuz Hayri Erdoğan’ın olumlu yaklaşımı sayesinde gecikerek de olsa yayınlamış olduk.

Bir yandan Marx’ın Kapital’ine ayrıntılı bir giriş sunarken, bir yandan klasik iktisatla hesaplaşıyor, aynı zamanda Sraffacılığa mesafeli bir eleştiri getiriyorsunuz. Bu üç hat nasıl bir teorik bütünlük yaratıyor?
Klasik ekonomi politik, yani esas olarak Adam Smith ve David Ricardo, Marx’ın kalkış noktasını sağlayan bir düşünce ekolü. Marx kendi yaklaşımını “ekonomi politiğin eleştirisi” olarak anıyor. Kapital’in alt başlığı bu. Marx bu iktisatçıları başlangıç noktası olarak alıyor ama onlardan öteye giderek kapitalizmin tarihsel karakterini ve geçiciliğini ortaya koyuyor, kapitalist üretim ilişkilerinin hangi tarihsel koşullarda var olduğunu ve nasıl ortadan kaldırılacağını izah ediyor. Teoride bir devrim bu! Yani klasik iktisat ile Marx zaten çelişkili bir bütün oluşumları bakımından. Sraffa da Marx gibi klasik iktisattan yola çıkıyor. Üstelik kendisi de politik anlamda Marksist. İtalyan Komünist Partisi’nden, partinin tarihî önderi Antonio Gramsci’nin çok yakın arkadaşı. Ona sadakati göz yaşartıcı düzeyde. Gramsci on küsur yıl Mussolini’nin zindanlarında çürürken Sraffa artık İngiltere’de yaşıyor olmakla birlikte onu en çok ziyaret eden, kitap kalem dostluk, ne ihtiyacı varsa sağlayan yoldaşı!

Ama teoride Marksist olmayan bir yol tutuyor. O klasik iktisadı Marx’tan bambaşka bir yönde geliştiriyor. Ama Marx’a hiç taarruz etmiyor. Onun iktisat teorisini Marx’a reddiye amacıyla kullananlar öğrencileri ve bazı arkadaşları (ünlü İngiliz Marksist iktisatçısı ve iktisat tarihçisi Maurice Dobb en ünlüleri). Özetlersek, bu anlamda, bir üçgenin köşeleri gibi klasik iktisat, Marx ve Sraffacılık.

Batı'daki Sraffa-Marksizm tartışmasına Türkiye'den katılarak New Left Review ve Capital & Class gibi uluslararası dergilere yazılar gönderiyorsunuz ancak yazılarınızın yayınlanma sürecinde engellerle karşılaştığınızı söylüyorsunuz. Ne tür engellerle karşılaştınız?
İşin politik olarak en önemli iki yanını özetlemek en doğrusu. İlk nokta son derecede kapsamlı ve kanıtlara dayalı bir eleştiriyi dergilerin hakemlerinin ya da yayın kurulu üyelerinin yayınlatıp tartışmaya açmak yerine daha yayınlama aşamasında susturmak istemesi. Biliyorsunuz, bilimsel ve kaliteli teorik dergilerde bir “hakem sistemi” oluyor.

Bizim Sraffacılığı eleştiren yazılarımızı Sraffacı tezlere fanatikçe bağlı hakemlere okutursanız, onlar da hakemliğin yanı sıra yarışmacı gibi davranırlarsa sonuç, kalite kontrolü değil, ciddi bir eleştirinin daha baştan boğulması haline gelir. Sonradan kısaltılmış halde yayınlanan makalelerimizden birine Sraffacılığın en önde gelen iki temsilcisi (Ian Steedman ve John Eatwell) cevap vermek zorunda kaldı. Biz de onlara cevap verdik. O tartışmanın uluslararası bilim camiası için ne kadar anlamlı olduğu, daha sonra bütün yazıların Japoncaya çevrilerek yayınlanmasından belli değil mi? Böyle bir tartışmanın yaşanmasını dürüst bir “hakem” nasıl engeller? Dünyanın öteki ucunda bile ilgi çekecek bir tartışmayı nasıl beşikte boğmaya kalkışırsınız?

İkincisi, bizim o yazılarımızı bir İngiliz ya da Amerikalı Marksist yazmış olsaydı hakemlerin ve yayın kurullarının böyle utanmazca bir sansür benzeri tutuma giremeyeceği bizce kesindir. Emperyalist ülkelerin solcusu da bir ölçüde o ilişkinin izlerini taşıyor. Bu konuda çok dikkatli olmak zorundayız. Onlara bilginin tekelinin kendilerinde olmadığını anlatmak bizim işimiz. Lenin ve Trotskiy de kendi dönemlerinde “geri ülke” aydını idi. Ama Marksist düşüncede Marx ve Engels’ten sonra en büyük sıçrama Rusya’dan geldi.

TARTIŞMALARA KATKILAR

Kitap aynı zamanda bir dönemin tanıklığını da içeriyor. 70’ler Türkiye’sinin İktisat Fakültesi’ndeki düşünsel atmosfer, bu tezin oluşumunu nasıl etkiledi?
Bence 70’ler Türkiye’sinin bir bütün olarak düşünsel atmosferinden söz etmeliyiz. 1960’lı yılların patlamalı mücadelelerinden Türkiye’nin düşünsel ortamı da çok etkilendi. Bu yüzden 1970’li yıllarda aydınlar hızla Marksizme kaydılar. Biz de tam 20’li yaşlarımızdaydık. İstanbul İktisat’ta, Ankara Siyasal’da, ODTÜ’de, Boğaziçi Üniversitesi’nde muazzam bir düşünsel gelişme yaşanıyordu. Bizim kendi tezimiz ve çalışmamız bunun sayesinde olmuştur. Türkiye’nin başka iktisatçıları da bu tartışmalara katılmıştır. Bu sayededir ki, Marksist ekonomi politikte yaşanan bu büyük uluslararası tartışmada Anglosakson, Hint, İtalyan, Fransız aydınlarıyla birlikte Türkiyeli aydınlar da önemli bir yer tutmuştur. İktisat Fakültesi’ne gelince orada İdris Küçükömer ve Sencer Divitçioğlu’nun çalıştığı kürsüde yaşananlar solda her zaman ilgi çekmiştir. Biz o kürsüde Nail Satlıgan ile birlikte “ortodoks Marksist” bir kanadı temsil ediyorduk. Kitapta bunu da anlatıyorum.

Eserin 1970'li yıllarda Marksist iktisadın "en ağır taarruz altında kaldığı" bir dönemin ürünü olduğunu vurguluyorsunuz. Bu "teorik savaş" tam olarak neyin savaşıydı ve bu tartışma neden bu kadar önemli? 
Marx’ın Kapital’i, insanlık tarihinin ve modern çağın anlaşılmasında bir devrim yaratmıştır. Bu kitapta bütün toplumsal yaşamın nasıl insanın ayırt edici faaliyeti olan üretim ve emek üzerinde yükseldiği berrak biçimde kanıtlanır. Bu berraklığı sağlayan, özellikle karmaşık bir yapısı olan kapitalizmdeki üretim ilişkilerinin ve sınıfların sırrını ortaya koyan teori emek değer teorisi adını taşır. Kapital de, Marx’ın çığır açıcı tarih teorisi de bu teori ile mümkün olmuştur, varlıkları ona bağlıdır.

Sraffa, başka tür bir ekonomi teorisi geliştirmiştir. Bu teoride değerler yoktur, dolayısıyla işçi sınıfının emeğinin kapitalistlerce karşılıksız olarak sömürülmesinin biçimi olan artık değer de yoktur. Sraffa’ya yaslanarak Marx’ın değer ve artık değer teorisini yıkmaya çalışan bu akım, hem sınıflar arası sömürü ilişkisinin hem de kapitalizmin tarihî gelişmesinin gözlerden gizlenmesine yol açacaktı. Kapital tozlu raflara kalkacak, sınıf ilişkileri anlaşılmaz olacak, Marx’ın kapitalizmin geleceğine dair öngörüleri temelsiz kalacaktı. Kapital, Marksizmin kaya gibi sağlam zeminidir. İnsanlık o zeminden yoksun kalacaktı.

MARX’A KULAK VERİRLERSE KİTAP AMACINA ULAŞMIŞ OLUR

Genç iktisatçılar, özellikle Marksist kuramla yeni tanışanlar için soralım: Bu kitabı nasıl okumalılar? 
Genç iktisatçıların (ve dünyayı daha âdil ve yaşanılası bir yer haline getirmek isteyen bütün genç insanların) önce kendilerine bir soru sormalarını tavsiye ederim. Kapitalizmin büyük krizler yaşadığı her dönemde burjuvazinin çıkarlarını en açık sözlü biçimde savunan yayınlar bile (mesela İngiltere’de Marx’ın zamanından beri yayınlanmakta olan haftalık The Economist dergisi) “yoksa Karl Marx haklı mıydı?” sorusunu sormaya başlarlar. Britanya Kraliçesi II. Elizabeth 2008’de, yani bütün dünyanın finansal yapısı tarihin en büyük çöküşlerinden birini yaşarken ülkesinin bütün ünlü ekonomistlerinin bir araya geldiği bir toplantıda neredeyse bir çocuk saflığı içinde “neden kimse öngöremedi bunu?” diye sormuş, ama pek haşmetli düzen ekonomistlerinden biri bile anlamlı bir şey söyleyememiştir.

Durum böyleyken, neden kapitalist dünyada (ve tabii ki bizde de) bütün iktisat fakülteleri hâkim iktisat teorisinin (neoklasik iktisat diye bilinir, Keynesçilik aşısı yapılmıştır) yanı sıra neden Marksist iktisat da okutulmaz? Bu soruyu anlı şanlı profesörlere sorarsanız cevap şu olacaktır: Bizim teorimiz bilimdir, Marksist iktisat ideolojidir. Hayır efendim! Her ikisi de bilimsel temellerde geliştirilmiş iki alternatif teoridir söz konusu olan. Marksizm kadar diğerinin de ideolojik bir amacı vardır. Biri, kapitalist sınıfın hâkimiyetini bütün insanlığın çıkarı olarak sunar. Öteki, o sınıfın hâkimiyetinin ortadan kalkmasını insanlığın parlak geleceğinin koşulu olduğunu. Öyleyse Marx’ı gençlikten gizlemek kapitalist sınıfın hâkimiyetinin savunulması içindir. Bu kitap bunu en ince ayrıntısına kadar gösteriyor. Umarım kalbi sömürüye, zulme, insanlığın geleceğinin karartılmasına karşı öfke dolu gençlik Marx’a kulak verir. Bu kitap bunun bir aracı olabildiği ölçüde amacına erişmiş olacaktır.

Ekonomi Politik ve Marksist Eleştirisi kitabımızı incelemek için tıklayınız.



Kapat